24 Ağustos 2010 Salı

Her zaman iki seçenek vardır,
Ama her zaman tek doğru yoktur.
Bu yüzden bende arada sırada düşünürüm.
Daha iyi olamaz mıydı diye...
Ama alıştım, yatıştırır bazen hayat.
Hayat herkesi yaralar ama en çok seni.
Yalanları herkes söyler,
Ama en büyük yalan seninkidir bunu unutma.
Yollar zaten kirlidir,
Ama sen bastıkça daha çok kirlenir.
Ve yağmur herkese eşit yağar,
Ama en çok sen ıslanırsın.
Bu yüzden ben bazen bırakırım.
Ne yaparsa yapsınlar.
Çünkü benim hayallerimin büyüklüğünü ölçemezler.

20 Ağustos 2010 Cuma


Seni sonsuza dek kollarıma almak isterdim,
Yinede yeteri kadar uzun olmazdı...

5 Ağustos 2010 Perşembe

vur kaç.

Tavla oynamadan önce önce "Vur kaç yok ama!" diye mız mızlanırdın.
Keşke bende ilişkimize başlamadan önce "Vur kaç yok ama!" deseydim,
İlişkimizde bir oyundu nasıl olsa.
O zaman yanımda kalır mıydın?
Hiç değilse 'vurmadan' 'kaçardın' ha ne dersin?
Belki o zaman daha az acıtırdı.
Belki o zaman unuturdum bir süre sonra.
Bilemiyorum...

3 Ağustos 2010 Salı

bunu es geç.

Yüzünde, pazar sandığı günün
Pazartesi olduğunu öğrenmiş gibi bir hayal kırıklığı vardı.
Hani erkenden kalkarsın ya üşüyerek yataktan.
Aksilik ya çorabının tekini de bulamazsın.
Öyle işte.
Kalabalıktı otobüs her zaman ki gibi.
İnsanlara değdikçe utana sıkıla önüne bakıyordu.
Yere.
Ayak uçlarına.
Sanki insanların yüzüne bakmaya korkuyordu.
Benimle göz göze gelmeye korkuyordu.
Beni görmedi ama görmekten korkuyordu.
Çünkü onu izliyordum.
Daha fazla dayanamadı insanlara
İndi durakta.
Kravatını çocuğun kanayan dizine sardı.
Elinde ıslanmak üzere olan simiti çocuğa verdi.
Çocuk onu iki lokmada bitirdi.
Devam etti.
Üstümde okul kıyafetim vardı.
Yağmur onu benden daha çok ıslatmıştı.
İnsanlardan çekindiği gibi çekinmiyordu yağmurdan.
Artık okula gitmeliyim diye düşünüyordum.
Bir süre daha peşinden yürüdüm.
Durdu.
Karşıdan koşarak gelen kadınla birden sarıldılar.
Aptal gibiydim.
Bu muydu?
Hepsini kafamda mı yazmıştım?
Ne bekliyordum ki?
Eve gittim.
Günlerden cumartesiydi.
Üstümde okul kıyafeti vardı.
Onu bir daha görmedim.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

onu bilirdim.

Onu bilirdim.
Yağmurdan kaçışırken onlar,
O yağmuru arardı da bulamazdı.
Bazen martılar geçerdi üstünden,
Ben bakardım...
Ama onu yine de bilirdim.
Bakardım da, göremezdim onu.
Saklanırdı kaldırımlardan aşağı,
Bulamazdım.
Şimdi ne o var ne ayak sesleri.
Şimdi aramaz oldu, saklanmaz oldu.
Gözlerim onu arar oldu.
Çünkü onu bilirdim.
Yağmuru arardı.
Bazen martılar geçerdi üstünden.
Ben bakardım...

neacı.

Güven nasıl bir şey ki;
Bir an da hiç tanımadığın birine onu armağan edersin.
Zaman önemli değil.
Kişi önemli değil.
Bir an da oluşu verir işte.
Doğru mu bu peki?
Doğru bu kadar acıtır mı?
Belki de yanlış olan 'güven duymak' değil de;
Yanlış olan birine 'güvenmek'.
'İnanmak'.
Nasıl engellenir ki bu?
Engellenemez ki.
Bir an da oluşu verir işte.
Güvenirsin ve ya güvenmezsin.
Ortası olmaz ki bunun .

Şimdi düşünüyorum da,
Güven hep boşa mı çıkartılır?
Birine ne kadar güvenirsen, o kadar yanılır mısın?
Ne kadar inanırsan, o kadar yıkılır mısın?
Anladım .
İnandığın doğruların 'hiç' olması ne acı .
Hiçlere değer vermek ne acı .
En kötüsü de güvendiğin için güven duygunu yitirmek .
Ne acı.
Şimdi tekrar güvenmek;
Okyanusta dalgalar gibi,
Gidip de gelememek gibi,
Görüp dokunamamak gibi,
Ne acı
Ne acı .