3 Ağustos 2010 Salı

bunu es geç.

Yüzünde, pazar sandığı günün
Pazartesi olduğunu öğrenmiş gibi bir hayal kırıklığı vardı.
Hani erkenden kalkarsın ya üşüyerek yataktan.
Aksilik ya çorabının tekini de bulamazsın.
Öyle işte.
Kalabalıktı otobüs her zaman ki gibi.
İnsanlara değdikçe utana sıkıla önüne bakıyordu.
Yere.
Ayak uçlarına.
Sanki insanların yüzüne bakmaya korkuyordu.
Benimle göz göze gelmeye korkuyordu.
Beni görmedi ama görmekten korkuyordu.
Çünkü onu izliyordum.
Daha fazla dayanamadı insanlara
İndi durakta.
Kravatını çocuğun kanayan dizine sardı.
Elinde ıslanmak üzere olan simiti çocuğa verdi.
Çocuk onu iki lokmada bitirdi.
Devam etti.
Üstümde okul kıyafetim vardı.
Yağmur onu benden daha çok ıslatmıştı.
İnsanlardan çekindiği gibi çekinmiyordu yağmurdan.
Artık okula gitmeliyim diye düşünüyordum.
Bir süre daha peşinden yürüdüm.
Durdu.
Karşıdan koşarak gelen kadınla birden sarıldılar.
Aptal gibiydim.
Bu muydu?
Hepsini kafamda mı yazmıştım?
Ne bekliyordum ki?
Eve gittim.
Günlerden cumartesiydi.
Üstümde okul kıyafeti vardı.
Onu bir daha görmedim.

Hiç yorum yok: